Aşağıdaki yazı http://www.umutrehberi.com/ dan, tamamı için siteyi ziyaret edebilirsiniz, insana ilaç gibi gelen sitelerden,her ziyaretinizde gönül kapınızı biraz daha aralayanlardan...Allah razı olsun.
Şüphesiz Allah size, emanet (ve iş)leri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah bununla size, gerçek, ne güzel öğüt veriyor! Şüphe yok ki Allah (sözlerinizi, hükümlerinizi) hakkıyle işitici, (bütün yaptıklarınızı) hakkıyle görücüdür. [Nisa:58]
...
....
Malumâliniz üzre Mekke’nin fethi sırasında Allah Rasûlü, Kâbe’ye girmek üzere geldiğinde Kâbe anahtarı kendisinde bulunan Abduddâroğullarından Osman bin Talha kapıyı kilitlemiş ve anahtarı da Hz. Peygamber’e: “Allah’ın peygamberi olduğunu bilsem vermekten çekinmezdim.” diyerek vermek istememişti. Hz. Ali, osman’ın kolunu büküp anahtarı zorla aldı ve kapıyı açtı. Allah Rasûlü de Kâbe’ye girip iki rekat namaz kıldıktan sonra dışarı çıktı. Çıktığında amcası Abbas anahtarın kendisine verilmesini istediyse de bu âyetin inmesi üzerine anahtar Osman’a olay safahatıyla anlatılarak ve inen bu âyet kendisine okunarak teslim edildi. Osman derhal iman ediverdi. Demek ki önce iş bilmek; ehliyet ve liyâkat sonra sözüne sadık olmak… İnanç da onu taçlandırıyor.
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, emânetlerin zâyî edilmesini, dünyâ hayâtını kıyâmet sahnelerine çevirecek derecede büyük bir ifsat, bozulma sebebi olarak görmüştür. Bir toplantıda Resûlullah sallellahu aleyhi ve sellem etrafındaki sahâbilere birşeyler anlatırken, bir bedevî geldi ve
- Kıyâmet ne zaman kopacak? diye sordu.
Resûlullah sallellahu aleyhi ve sellem sözünü kesmeyip konuşmasına devam etti. (O kadar ki) oradakilerden kimisi (kendi içinden) “bedevîyi işitti ama, sorusundan hoşlanmadı”; kimisi de ” galiba işitmedi” diye durumu yorumladı. Derken Resûlullah sallellahu aleyhi ve sellem, sözünü bitirince
-” O, Kıyâmeti soran nerede?” buyurdu. Bedevî;
-Benim, buradayım ya Resulallah! dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber;
-”Emânet zâyi edildi mi Kıyâmeti bekle!” buyurdu. Bedevî;
-Emânet nasıl zayi’ olur? dedi. Resûlulhah sallellahu aleyhi ve sellem de;
-” İş, ehil olmayana verildi mi Kıyâmeti bekle!”buyurdu
Hayat-ı seniyyelerinde de böyledir. Resulullah efendimiz hicret buyururlarken de kılavuzu Abdullah bin Uraykıt müşrikti. Ama en iyi kılavuzdu. İşini en iyi yapan adamdı. Müslüman’dan seçmedi efendimiz. İşi en iyi yapanını seçti.
-Ölçü, kainatın efendisinden: “emanete riayetsizliği, bir kıyamet habercisi gibi değerlendirip işleri ehline vermek” Bu iş çok basit bir görevden devlet sorumluluğuna kadar böyle midir?
Kur’an-ı Kerim, peygamberlerin hal ve evsafıdır. Kur’an-ı Kerîm’i huşû’ ile okuyup tatbik edersen, kendini peygamberler ile, veliler ile görüşmüş farzet! Peygamber kıssalarını okudukça, ten kafesi, can kuşuna dar gelmeye başlar. Biz bu ten kafesinden ancak bu vâsıta ile kurtulduk. O kafesten halâs olmak için bu yoldan yani, tevhîd tarîkından başka çare yoktur. [Hz. Pir Mevlana]
- Can kardeşim sen bir de şu ayetleri ekle hikmete: İsterse kendileri ve yakınları aleyhine olsun, adaleti ayakta tutarlar. (Nisâ:135) Hatta bir kavme olan kinleri adaletten ayrılmalarına yol açmaz. (Maide:8) Buradan yayılan manayı münifi hayatın her alanına yaymak mümkün: ister partiye oy ver, ister memura kadro, ister marketten deterjan al, ister hatuna ayakkabı farketmez; o işi en iyi yapan kimse ona teslim etmeli, zamanı, kadroyu, mangırı, ömr-ü azizi isrâf etmemeli erenlerim.
- Nasibimizce anladık efendim payımıza düşeni: emanetler ehline verilmeli, adam kayırmaktan, torpilden, uzak durulmalı; cemaat ve tarikat mensuplarına dahi, bizdendir diye ehil olmadıkları işler ve emanetler verilmemelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.